Kahverengi- turuncu- sarı karışımı bir Ankara sonbaharında belki de son kez karşılaşmıştık. Sen karşıdan gözlerini kısmış, her zamanki gibi düşünceli düşünceli geliyordun. Sonbaharın üzerimize estirdiği iç ürpertici rüzgâra karşı koymak imkânsızdı. Ceketimin yakasını kaldırdım, belki bir nebze olsun titremem geçer diye. Adımlarım hızlanmaya başladı. Keşke, sende görseydin içten içe nasıl da sana koştuğumu. Aniden bütün o kahverengi- sarı renkler siyah beyaz oldu. Karsımda ve etrafımda beni sarmalayan sadece senin renklerin vardı. Bir de benim ne kadar “yok” oluşum. Birbirimize gittikçe yaklaşırken, fonda- daha doğrusu beynimde- yine “o” şarkı calmaya başladı. Giderek şiddetini arttıran rüzgâr bir an için saçlarını dalgalandırdı ve bir bölümünü yüzüne savurdu. İçimin titremesi arttı birden. Saclarını yana atarken gözünün ucuyla bana baktığını hissettim. Ve daha sonra yüzünü tekrar yere çevirdin. Artık daha yakındık birbirimize, elimi uzattığımda sana dokunacak kadar uzağımdaydın. Kokunu hissetmeye başlamıştım bile. Bir an kendimi papatya tarlalarında koşarken buldum. Göz alabildiğince beyaz ve sarı… Fondaki şarkının sesi iyice açılmıştı sanki. Sen de duyuyordun değil mi? Bak ben söylemeye başlamıştım. “Dudaklarıma bak lütfen.” “Lütfen! başını kaldır ve bak bana” diye dua ediyordum umarsızca. Tam yanımdan geçerken, omzumun üzerinden sana kaçamak bir bakış atmıştım. Ve bana oracıkta, o kahverengi- sarı karışımı Ankara aksamında, insanın içine işleyen güz ayazında, sıcacık gözlerle saniyelerin sonsuz oldugu zaman diliminde bakıvermiştin.İşte o an mırıldandığım hayır, bağıra bağıra söylediğim şarkıyı duymuş olman için neler vermezdim. Fonda çalan şarkı bitmek üzereydi. Sen yanımdan çoktan geçip gitmiştin. Şiddetini arttıran rüzgâra rağmen- titreyerek- donup baktım sana. Sen çoktan yoluna devam ediyordun. Dudağımda hala aynı şarkı vardı, çoktan bitmiş olan:—Kapa gözlerini ve en beğendiğin insanı düşün. Seni öpmeme izin ver. Lütfen, seni bir kerecik öpmeme izin ver.
ps: special thanks to morrissey
22.10.2005
22.10.2005