2007-12-30

Vengo*


Saatlerdir yuruyorum. Bombos yolda, bana arkadaslik eden ayakseslerimden baskasi yok. Mutsuz muyum peki? Degilim. Mutlu muyum? Degilim. Yollar benim evim. Yabanciligim, aslinda kendime. Baska dillerdeki merhabayi, gunaydini, iyi aksamlari, hoscakali anlayabiliyorum. Beynimin kirintilarinda dolasan seslere anlam veremememin aksine. Duyargalarim acik sonuna kadar.

Bir tek kanatlarim iptal. Sikisip kaldigim bedenimle, yola devam. Kulagimda, cingene ezgileri-en sevdigimiz "film"den. Nasil olur da 17 yasindaki bir kiz bu denli yurek daglayici vokal yapabilir diyorum icten ice.

"no tengo lugar

y no tengo paisaje

menos tengo patria"

(hiçlikten geliyorum

ne bir yerim var

ne de vatanım)


Basimi kaldiriyorum gokyuzune, aksam olmakta. Yorulmusum icten ice. Cok yildizli bir gece olacak gibi, berrak gokyuzu ayni sekilde yavastan kapaniyor, teslim ediyor kendini. Sarki devam ediyor. Hafiften bir ruzgar esiyor simdi. Urperiyorum. Ama usumuyorum. Cok ciddiyim. O urperti soguktan degil emin ol. Sarki tekrar ederken yine o soru beynimin icinde yankilaniyor: Nasil olur da 17 yasindaki bir kiz parca pincik eden vokal yapar diyorum icten.


"naci en alamo

naci en alamo

no tengo lugar

y no tengo paisaje

yo menos tengo patria"

(alamo'da doğdum

yerim yok

toprağım yok

yurdum yok)


Sirtimi dayadagim "kavak" agacindan guc aliyorum, yakarken son sigarami. Ilk duydugunda bu sarkiyi, verdigin tepki geliyor gozumun onune. Gulumsuyorum. Ellerin avuclarimda, basin omzumda, yagmurdan islanmis arnavut kaldirimda yururken "Cok guzeldi" demistin, ben de "Evet, guzeldi" diyebilmistim. Ayni soruyu sen de sormustun cok sonralari, nasil olur da 17 yasindaki bir kiz bu denli notalari en acisindan tonlardi.


Montumun yakasini kaldirip devam ediyorum yola. Sarki tekrar baslarken, yeniden basliyorum yola. Tesaduf mu? Degil. Kurgulanmis mi? Degil. Su an senden cok uzaklardayim ama, sanirim sorunun cevabini buldum: Bir cingene aciyi hayatinda olmasa da genlerinde tasiyabiliyormus.




* Tony Gatlif'in "Vengo" adli filminin soundtrackinde yer alan Remedios Silva Pisa'nin yorumladigi "Naci En Alamo" sarkisina istinaden...
** Sarki sozleri ve cevirisi eksisozluk.com'dan alinmistir.




2007-12-07

Gidiyorsun


....


Gidiyorsun. Sag kolumda seninle gidiyor. Arkadasim, dostum, kardesim, agabeyim, sagduyum, guvenli bolgem, sahipsiz olmadigimi hissettiren insan…
Sariliyorum simsiki sana. Butun sans, butun guc, butun sabir seninle olsun.
Gidiyorsun. Biliyorum kisa sureli. Ama cabuk gel olur mu?


....

2007-11-29

Format C: Gunluk/Ayrintilar


....

Pazartesi'nin ic giciklayan podyumununun sonunda, yalanlardan olusturdugum falezlerde durmus, azgin dalgalara bakarken, birden, gokyuzune kufretmeye basliyorum, neden bu kadar yakinsin yeryuzune diyerekten...


Sali'nin boynuma sardigi rahatlik atkisini alip, masanin ucundaki mumu yakiyorum. Bir kadeh kirmizi sarap, kadehinde asilken, aklima geliyor birden : "insan bazi asklara buyuk harfle baslar." Belli belirsiz bir gulumse geliyor yerlesiyor suratima...


Carsamba'nin horguclerinde uyanmis, agzi kurumus bir adamin ilk sozudur, perdeleri aralarken, "tanrim, yine...". Akabinde elimde kahve fincani izlerken pencereden akip giden hayati, dusunuyorum kilitlerin anahtarsiz ne kadar anlamsiz oldugunu...


Persembe'nin bam telinde gecirilmis bir ogleden sonranin ardindan, hayat denilen kulplu beygirin herhangi bir kulpundan tutmaya calisirken, elimden yere dusen kitabin sesiyle irkiliyorum, manidar isminden mutevellit saygidir beynimin sinapslarinda dolasan Oguz Atay'in Tutunamayanlar'ina duyulan...


Cuma'nin mubarekliginde gecirilen naif bir kahvalti gibidir durusun, aklima geldikce seni boyle hatirliyorum. Tercumesi zor izahlarin suursuz agirligi...Karakterim, farkli bir otelin defterine yazdigim farkli bir isimden ibaret simdilik...


Cumartesi'nin cocuksu gulumsemesi yuzume yansidiginda, urperiyorum. Ne demisler, tanrilar kirbaclana kirbaclana kanat cikarir...


Pazar'in getirdigi 'bitis' huznunu icime cekiyorum. Bitislerin verdigi iki damla gozyasi tadi dudagimda. Farkediyorum huznunu bariz, pirincten tas ayiklarmiscasina topluyorum her bir huznu, dort islemin ilk basamaginda...

...

2007-11-20

Yollarda...


Farkettim de,

Yollarin cekiciligi

Hic bitmemesi sanrisinda sakli

Evet, benim dunyamda yollar bitmiyor

Tukenmeye programli koca evrende

Yarattigim/Yasadigim dunyada

Sanrilarin ocaginda

Yollar, herseyin ilaci

Yollarda olmak

Gizli bir tarikat ayini

Yollardayim

Yollarda olacagim

Yollarda bulun beni...

2007-10-28

Zakkum

Cehennem cicegi,
Mezarlara dikerler en kor kirmizilarini,
Huvelbaki yazisinin
Altini cizerler bilmeden.
Topraktan smokinin yakasinda,
Herhangi bir zakkum ilistirilmis bedenler
Zehrinden mi yanarlar, bilinmez.
Zehrini akitmamis her zakkum
Megerse gozyaslarindan beslenirmis
Yuregin dehlizlerinde.
Zakkum,
Yakarken zehriyle bedenimi
Bu sefer,
Ya zakkum yok olacak
Ya gozyaslarim...

2007-10-22

Bin Dokuz Yuz Seksen Dort




"Sinirdasin dostum...
Esigin tam uzerinde."


Anlasilmanin dayanilmaz hafifligini ve bir kale kadar guclu gururunu yasattigin icin tesekkurler.

Huzurluyum.

2007-10-10

Silence is Easy...


Umarsiz yuzlesmesine dogru emin adimlarla ilerlemekteydi. Hersey aslinda tam da soyle baslamisti:

-Hocam, surdan bir kisi uzatirmisiniz?

***

Dunya zamaniyla 20 dakikayi coktan devirmisti. Kulagindaki tinilar artik tek duzelige ulasmaya baslamisti. Neyseki, yollar -normalde bitmek bilmezler ya- imdadina yetismisti. Egzoz dumanindan, doga ananin O'na sundugu muhtesem oksijen konsantrasyonundan nasibini bir muddet alamamisti. Olsun, yuzlesmeye gidiyordu. Karsidan gelen, binbir turlu derdi olan, kafasinda binbir turlu tilki dolasan insan guruhunu yararak dahil oldu o kalabaliga, o kalabaligin bir parcasiydi artik. Bes duyu organindan, isitmeden sorumlu olanini iptal etmisti.

***

Saskindi. Karsidan gelen her vucut, hareket ediyor, dudaklarini kipirdatiyor ama sesleri cikmiyordu. Irkildi bir an karisindaki tablo karsisinda. Yurumeye devam ediyordu. Bir taraftan icinde bulundugu "surekli bir yerlere yetisme atmosferini" kesfetti. Evet, sessiz insanlar dudak oynatarak yanindan geciyorlardi alelacele. Kucuk bir cocugun, kendini ve cevresini kesfetmesi gibi dakikalarca gelen insanlara bakti. Gittikce hosuna gitmeye baslamisti; dudagini oynatan, mimikleri ve vucut dilleri yerinde ama sesi olmayan insanlar...Kulagindaki muzigin sesini arttirmisti. Bu sefer daha dikkatli bakiyordu, yuzlere ve dudaklara. Daha fazla yuz ve dudak gormeliydi. Yurumeye devam etti. Kalabalikta hic azalma yoktu, onlarin bir parcasiydi ama aslinda onlardan degildi. Herkes siyah beyaz bir tek O'ydu en renklisi. Kulagindaki sarkinin ritmi arttikca, adimlari da hizlaniyordu. Karsidan gelen her bir yuz, her bir dudak hizlica akiyordu kosesinden berisinden yorgun vucudunun.

O an sahit oldugu tek ses, kulagindaki sarkiydi. Sessizligi sevmisti. Bir an aklina "cehennem baskalaridir" sozu geldi. Gulumsedi. Cehennem aslinda 'sesti, insan sesiydi. Tekrar gulumsedi. Kulagindaki sarki yeniden baslarken, yuzlesmenin sona erdigini hissetti.
Cehennem 'ses'ti ve sessizlik cennet olmasada, aslinda cok kolaydi.

2007-09-22

Snuffleupagus


Yokluk.
Derler ki varligin tersidir.
Var olma gudusunun islevsizligi…
Aklima her geldiginde,
Beynimin her hucresinde beliren tek sey:
Yokluk.
Aslinda somut yokluklardan ote,
Soyut olanlari cevremde.
Su an baktigim duvar,
Ne kadar puruzsuz ve bossa
Yoklugun da o kadar puruzsuz ve bos.
Dahil olamadigim bir hayatin yoklugu,
Anlatamayacagim ve asla anlayamacagin,
Bir aciyi getirdi kapima.
Yokluk hic bu kadar cekici degildi
Ayni zamanda kalp kirici.
Kulaginda jazz tinilari,
Bombos bir arazi de yururken,
Dusun karsinda koskoca duvarlar,
Dusun ki, onunde duran bir hayat,
Dahil olmak tek arzun,
Karsinda bir bekci
Kendisinin de bilmedigi bir parola,
Surekli sormakta,
Bakislarinda asina oldugun yokluk.
Takatsiz dizlerin titrerken,
Farkedersin ki,
Bir varmissin, bir yokluk.

2007-08-31

Renklerin Opusmesi


Kahverengi- turuncu- sarı karışımı bir Ankara sonbaharında belki de son kez karşılaşmıştık. Sen karşıdan gözlerini kısmış, her zamanki gibi düşünceli düşünceli geliyordun. Sonbaharın üzerimize estirdiği iç ürpertici rüzgâra karşı koymak imkânsızdı. Ceketimin yakasını kaldırdım, belki bir nebze olsun titremem geçer diye. Adımlarım hızlanmaya başladı. Keşke, sende görseydin içten içe nasıl da sana koştuğumu. Aniden bütün o kahverengi- sarı renkler siyah beyaz oldu. Karsımda ve etrafımda beni sarmalayan sadece senin renklerin vardı. Bir de benim ne kadar “yok” oluşum. Birbirimize gittikçe yaklaşırken, fonda- daha doğrusu beynimde- yine “o” şarkı calmaya başladı. Giderek şiddetini arttıran rüzgâr bir an için saçlarını dalgalandırdı ve bir bölümünü yüzüne savurdu. İçimin titremesi arttı birden. Saclarını yana atarken gözünün ucuyla bana baktığını hissettim. Ve daha sonra yüzünü tekrar yere çevirdin. Artık daha yakındık birbirimize, elimi uzattığımda sana dokunacak kadar uzağımdaydın. Kokunu hissetmeye başlamıştım bile. Bir an kendimi papatya tarlalarında koşarken buldum. Göz alabildiğince beyaz ve sarı… Fondaki şarkının sesi iyice açılmıştı sanki. Sen de duyuyordun değil mi? Bak ben söylemeye başlamıştım. “Dudaklarıma bak lütfen.” “Lütfen! başını kaldır ve bak bana” diye dua ediyordum umarsızca. Tam yanımdan geçerken, omzumun üzerinden sana kaçamak bir bakış atmıştım. Ve bana oracıkta, o kahverengi- sarı karışımı Ankara aksamında, insanın içine işleyen güz ayazında, sıcacık gözlerle saniyelerin sonsuz oldugu zaman diliminde bakıvermiştin.İşte o an mırıldandığım hayır, bağıra bağıra söylediğim şarkıyı duymuş olman için neler vermezdim. Fonda çalan şarkı bitmek üzereydi. Sen yanımdan çoktan geçip gitmiştin. Şiddetini arttıran rüzgâra rağmen- titreyerek- donup baktım sana. Sen çoktan yoluna devam ediyordun. Dudağımda hala aynı şarkı vardı, çoktan bitmiş olan:—Kapa gözlerini ve en beğendiğin insanı düşün. Seni öpmeme izin ver. Lütfen, seni bir kerecik öpmeme izin ver.
ps: special thanks to morrissey

22.10.2005